Allah, dört şeyi değiştirmez: Ahlâk, yaratılış, rızık ve ecel (marifetname)

12 kasım

Kulların rızkı dörde ayrılmıştır. Yükümlülüğü üstlenilen rızık, taksim edilmiş rızık, mülk edinilen rızık ve vâdedilen rızık.

 

Üstenilmiş nzık şudur: Bünyenin kuvveti ve cismin gıdası su ve top­rak cinsinden şeyler olup diğer sebebler değildir. Allah rızkın bu çeşidini üzerine almıştır. Bu rızk hususundaki tevekkül vâcibtir ve hizmeti bize, bedenimizle yüklemiştir. Bu yükümlülükleri yerine getirmek için bedenleri­mizin zararlarını önleyecek rızka kefîl olmuştur. Rızıkların üstlenilmesi, ibâdetler hükmünde üç şey için vâciblik mertebesine ulaşmıştır. İlki; Al­lah, Mevlâ’dır, biz O’nun kulu ve kölesiyiz. Öyleyse, Mevlâ olmanın hik­meti gereği, kulunun ve kölesinin yetecek kadar rızkını vermesi gerektir. Kula gereken de, Efendisinin hizmetini görmektir. İkincisi, Allah, kullarını rızıklara muhtaç kılmıştır. İstemeleri için de, onlara bolca vermemiştir. Hem, onlara rızıklarının ne olduğunu, neden, nereden, ne zaman olduğu­nu ve olacağını bildirmemiştir ki kulları onu ayniyle yerinde ve zamanın­da isteyerek bulsunlar. Şu hâlde hikmet gereği, onlara rızıklarını ulaştır­mak gerekir. Üçüncüsü de, Allah, kullarını kendisine hizmetle yükümlü kılmıştır. Buna göre sürekli rızık peşinde koşmak, onları, bu hizmetten alıkoyar. Öyleyse, yine bu hikmet gereği, onların rızık işini üstlenmek ge­rektir ki, memur oldukları hizmet için zaman bulup hazırlık yapmış olsun­lar. Ancak, şunu da belirtelim ki, Allah’a hiç bir şey vâcib değildir, bu rızık kendi hikmeti gereği O’nun kefâletîndedir.

 

Taksim olunmuş rızka gelince; Allah onu kullarına taksim edip, Levh-i Mahfûz’a yazmıştır. Bu rızkı, herkes kendisine takdîr olunmuş kadarı ve zamanıyla yer, içer ve giyebilir ki, orada yazılı olandan ne fazla ne de ek­sik olur. Takdir edilmiş zamandan önce de sonra da kavuşamaz onlara. Nitekim hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur; «Rızık taksim olunmuştur ve insanlar ondan ayrıdır. Takva sahibinin takvası onu artırmaz ve fâcirin kö­tülüğü de, onu azaltmaz.»

 

Mülk edinilmiş rızka gelince; onu Allah, kullarının mülküne vermiştir. Bilinmeli ki, bir kimse dünya malından bir şeye ancak Allah’ın takdiri gereğince mâlik olur. Nitekim Allah, onu kullarından takva sahibi olanlara -takvaları şartıyla- zahmetsizce ve helâlinden vermeyi vaadetmiştir. Nite­kim ezelî kelâmında, «Her kim Allah’tan korkarsa onun için bir çıkış yeri nasîb eder ve onu hiç hatırına gelmeyeceği bir yerden rızıklandırır,» {Ta­lâk Sûresi; 65/3) buyurmuş ve bu vaadedilmiş rızkı bize duyurmuştur. İş­te, bilinen dört çeşit rızık, bu açıkladıklarımızda.

Vücûdun gıdası ve kıvamı olan Allah’ın üstlendiği malûm rızık, talebi mümkün olmayan rızıktır. Zira, o hayat, ölüm ve hastalık gibi Allah’ın kul­larına âid işlerindendir. Kul, onu elde etmeye veya elden çıkarmaya kadir değildir. Sebeplerden olan taksim edilmiş rızka gelince; onu talep etmek de kula gerekmez. Zira, kulun ona İhtiyacı kalmaz. Onun muhtaç olduğu rızık bahsettiğimiz malûm rızıktır. O rızık da Allah’ın…. O’nun kefâletinde dir. Allah o malûm rızka mutlak anlamda kefil olmuştur ki, işe ve isteğe bağlı değildir. Bu hususta Peygamber ve Allah’ın sevgili dostları O’na te­vekkül edip huzur ve saadete ulaşmışlardır. Hiçbir şekilde bir rızkı talep etmeyip, ibâdet ve huzur için yalnız kalmışlardır. Bu hâl ile onlar, hatâ et­meyip hak olan yola girmişlerdir. Şu hâlde rızkı talep etmek ve sebepleri­ni elde etmekte hırslı davranmak kula hiç de gerekmez. Rızık, taleple art­maz ve talebi terketmekle de eksilmez. Zira Levh-i Mahfüz’dan yazılmış ve takdîr olunmuştur o. Yine vasıfları belirtmiş ve vakti belirlenmiştir ki, böylece yazılan asla bozulmaz. Allah’ın hükmü bozulmaz ve değişmez. Nitekim hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: «

«Allah, dört şeyi değiştirmez: Ahlâk, yaratılış, rızık ve ecel.» Bunlar, ana rahminden nasıl geldiyse öy­lece, değişmeksizin, bozulmaksızın ve gecikmeksizin aynı olarak kalırlar. İşte bu dört usûlü tefekkür edip hatırında tutan kişi, rızıkların gereksiz se-beblerini terkeder. İçiyle ve dışıyla o telaş ve endişeden uzaklaşıp, İlâhî huzuru ve Rezzâk’ın dostluğunu bulur. Böylece sonsuz devlete kavuşur ve Allah’la olup, başkalarından rahat bulur.

 

Author: Erzurumname

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir