
Rızâ, kalbin, Allah’ın hükümlerinin akışı altında sakince durmasıdır. Rızâ, kalbin kazanın acılığıyla neş’e duymasıdır. Rızâ, gönülden çirkinlikleri çıkarıp, sürekli sevinç bulmaktır. Rızâ, kendi aklının tedbîrinden uzak olmak ve Hakk’ın takdirine uymaktır., Rızâ, kalbin Hakk’ın seçtiği ile birlikte bulunması ve ona içten uymasıdır. Rızâ, kul için Hakk’ın ezelde seçtiği şeye kalbin bakışıdır ki, kazaya isyan etmeyi bırakmak onun eseridir. Rızâ, kazanın hükümlerini sevinçle karşılamaktır. Rızâ, Mevlâ’nın hükümlerinin icrâatını tamamiyle kabul ve onun için tedbîr ve tercihi kaldırmaktır. Rızâ, acılık ve tatlılık İçinde, Allah’ın hükümleri olarak gelenle gönülde neş’e duymaktır. Rızâ, kazanın gelişi anında ruhun sükûn bulmasıdır. Rızâ, Mevlâ’nın en büyük kapısı, en yüksek makamı ve dünyanın cennetidir. Kim kendisi için olan Hakk’ın seçimine razı olursa, o kimse, iki âlemde de ebedî neş’eye kavuşur. Zira, mârifetuilah rızâ ile müyesser olur. Muhabbet ve rızâ, korkmaktan ve dilemekten daha yüksektir. Zira, sevgi ve rızâ Mevlâ’nın sıfatıdır. Ve bunlar kulun yanında ve ona yeterlidir. Havf ve recâ ise, bunların tam tersidir. Hazret-i Mevlâ bir kuluna muhabbet edip ondan râzı olursa, o kul da Mevlâ’sına muhabbet edip O’n-dan râzı olur. Zira, o Mevlâ’sının sevgi ve rızâsının aksini gönül aynasında bulur.
Rızâ, Allah’tan ne bir ni’met rica etmek, ne de bir zorluktan kaçmaktır. Kimin kazaya rızâsı gerçekse, onun belâya sabrı basit olur. Kendi kısmetine razı olan hiçbir şey mahzun olmaz. Kim Allah’ın rızâsını, insanlara karşı çıkmak şeklinde de olsa kazanmaya çalışırsa, Allah onu yerenlere de onu övdürür. Rızâ, ne tatlı ve rızasızlık ne kötü ve ne çirkindir! Bir kimse belâdan ancak, rızâ ve teslim olmakla emîn olur. Kazaya razı olan Mevlâ’sını bulur. Teslim gibi İslâm, rızâ gibi safa olmaz. Hak’tan razı olmayan O’nun rızâsını nasıl ister? Kazadan önce bulunan rızâ, rızâya azimdir. Kazadan sonra olan rızâ da rızânın kendisidir. Rızânın sınırı şudur: «İlâhî, eğer bana verirsen kabul ederim, eğer benden menedersen hoşnûd olurum, eğer beni davet edersen icabet ederim,» demek…
Şu üç özellik kimde bulunursa; o, Allah’ın seçkin dostlarından sayılır. Biri, herşeyden Allah’a sığınmak; diğeri, herşeyde Allah’la olmak; öbürü de, herşeyde Allah’tan rızâdır. Rızâ, ni’metîen bulduğun sevinci felâketten de bulmaktır. Allah dostlarının ahlâkı, kazaya rızâ, O’nun dostluğuna kavuşmak ve O’nun sevgisiyle dolmaktır. Rızâ, sabrın son sınırıdır. Allah’tan razı olmak her itâattan daha üstündür. Rızâ, acılığın, tatlılığın, varlığın yolculuğun eşit olmasıdır. Rızâ; nefsi, Hakk’ın hükümlerine salmaktır. Rızâ ve halka merhamet, Allah dostlarının ulaşmak istedikleri şeylerdendir. Rızânın alâmeti, bilinçsizlik zindanından müşâhade fezasına yükselmektir. Rızâ, muhabbet ve neş’e kaynağı, pek çok lütfunda ganimet yatağıdır. Rızâ, sonsuz hayatın vesilesi ve ebedî cennet ni’metlerinin vasıtasıdır.
Erenlerden biri şöyle dua etti: «Allah’ım, eğer istediğimi yapacaksan, beni İstediğine razı kıl! Muhakkak Sen her istediğini yapansın.» Rızâ her amelden üstündür, her güzel ahlâktan daha güzeldir. Rızâ, adaleti, Allah’ın kazasında bulmak ve O’nun her hükmünde mutlak bir ni’met bulmaktır. Rızâ, Mevlâ’nın takdirine itiraz etmemektir. Rızâ, hastayken sağlık, fakırken zenginlik ve ni’met arzu etmemektir.
marifetname – erzurumlu ibrahim hakkı