Rızâ, gönülden çirkinlik­leri çıkarıp, sürekli sevinç bulmaktır

25 ekim

Rızâ, kalbin, Allah’ın hükümlerinin akışı altında sakince durmasıdır. Rızâ, kalbin kazanın acılığıyla neş’e duymasıdır. Rızâ, gönülden çirkinlik­leri çıkarıp, sürekli sevinç bulmaktır. Rızâ, kendi aklının tedbîrinden uzak olmak ve Hakk’ın takdirine uymaktır., Rızâ, kalbin Hakk’ın seçtiği ile bir­likte bulunması ve ona içten uymasıdır. Rızâ, kul için Hakk’ın ezelde seç­tiği şeye kalbin bakışıdır ki, kazaya isyan etmeyi bırakmak onun eseridir. Rızâ, kazanın hükümlerini sevinçle karşılamaktır. Rızâ, Mevlâ’nın hü­kümlerinin icrâatını tamamiyle kabul ve onun için tedbîr ve tercihi kaldır­maktır. Rızâ, acılık ve tatlılık İçinde, Allah’ın hükümleri olarak gelenle gö­nülde neş’e duymaktır. Rızâ, kazanın gelişi anında ruhun sükûn bulması­dır. Rızâ, Mevlâ’nın en büyük kapısı, en yüksek makamı ve dünyanın cennetidir. Kim kendisi için olan Hakk’ın seçimine razı olursa, o kimse, iki âlemde de ebedî neş’eye kavuşur. Zira, mârifetuilah rızâ ile müyesser olur. Muhabbet ve rızâ, korkmaktan ve dilemekten daha yüksektir. Zira, sevgi ve rızâ Mevlâ’nın sıfatıdır. Ve bunlar kulun yanında ve ona yeterli­dir. Havf ve recâ ise, bunların tam tersidir. Hazret-i Mevlâ bir kuluna mu­habbet edip ondan râzı olursa, o kul da Mevlâ’sına muhabbet edip O’n-dan râzı olur. Zira, o Mevlâ’sının sevgi ve rızâsının aksini gönül aynasın­da bulur.

Rızâ, Allah’tan ne bir ni’met rica etmek, ne de bir zorluktan kaçmak­tır. Kimin kazaya rızâsı gerçekse, onun belâya sabrı basit olur. Kendi kıs­metine razı olan hiçbir şey mahzun olmaz. Kim Allah’ın rızâsını, insanla­ra karşı çıkmak şeklinde de olsa kazanmaya çalışırsa, Allah onu yerenle­re de onu övdürür. Rızâ, ne tatlı ve rızasızlık ne kötü ve ne çirkindir! Bir kimse belâdan ancak, rızâ ve teslim olmakla emîn olur. Kazaya razı olan Mevlâ’sını bulur. Teslim gibi İslâm, rızâ gibi safa olmaz. Hak’tan razı ol­mayan O’nun rızâsını nasıl ister? Kazadan önce bulunan rızâ, rızâya azimdir. Kazadan sonra olan rızâ da rızânın kendisidir. Rızânın sınırı şu­dur: «İlâhî, eğer bana verirsen kabul ederim, eğer benden menedersen hoşnûd olurum, eğer beni davet edersen icabet ederim,» demek…

Şu üç özellik kimde bulunursa; o, Allah’ın seçkin dostlarından sayılır. Biri, herşeyden Allah’a sığınmak; diğeri, herşeyde Allah’la olmak; öbürü de, herşeyde Allah’tan rızâdır. Rızâ, ni’metîen bulduğun sevinci felâket­ten de bulmaktır. Allah dostlarının ahlâkı, kazaya rızâ, O’nun dostluğuna kavuşmak ve O’nun sevgisiyle dolmaktır. Rızâ, sabrın son sınırıdır. Al­lah’tan razı olmak her itâattan daha üstündür. Rızâ, acılığın, tatlılığın, varlığın yolculuğun eşit olmasıdır. Rızâ; nefsi, Hakk’ın hükümlerine sal­maktır. Rızâ ve halka merhamet, Allah dostlarının ulaşmak istedikleri şeylerdendir. Rızânın alâmeti, bilinçsizlik zindanından müşâhade fezası­na yükselmektir. Rızâ, muhabbet ve neş’e kaynağı, pek çok lütfunda ga­nimet yatağıdır. Rızâ, sonsuz hayatın vesilesi ve ebedî cennet ni’metlerinin vasıtasıdır.

Erenlerden biri şöyle dua etti: «Allah’ım, eğer istediğimi yapacaksan, beni İstediğine razı kıl! Muhakkak Sen her istediğini yapansın.» Rızâ her amelden üstündür, her güzel ahlâktan daha güzeldir. Rızâ, adaleti, Al­lah’ın kazasında bulmak ve O’nun her hükmünde mutlak bir ni’met bul­maktır. Rızâ, Mevlâ’nın takdirine itiraz etmemektir. Rızâ, hastayken sağ­lık, fakırken zenginlik ve ni’met arzu etmemektir.

marifetname – erzurumlu ibrahim hakkı

 

Author: Erzurumname

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir