ÇOK YEMENİN ÂFETLERİ marifetname

4 ekim

Çok yemenin getireceği âfetler sayılamıyacak kadar çoktur. Fakat esas tehlike arzedenleri on tanedir:

Birincisi: Çok yemek kalbi katılaştırır ve nurunu söndürür. Nitekim Hazret-i Resûl-i Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: «Kalblerinizi, çok yemek ve içmekle öldürmeyiniz. Çünkü kalb fazla su altında kalan ekin gibi ölür.» Zira insan bedeninde, mide kalbin altında fokurdayan bir ten­cere gibidir ki, onun buharı kalbe yükselir. Böylece de midenin yoğun bu­harı kalbi karartır ve sıkıştırır.

İkincisi: Yemek fitne ve heyecana sebeb olduğu gibi, âzâyı lüzum­suz işlere ve bozukluklara sürükler. Zira, insanın karnı doyunca, gözü abes şeyleri görmeyi, kulağı onları işitmeyi, dili onları söylemeyi, eli onla­rı tutmayı, ayağı onlara gitmeyi ister. Şehveti bile tatmin olmayı ister. Eğer insanın karnı aç olursa, âzası bütünüyle sakin olup abes ve lüzumsuz olan şeylere temâh etmez, harama düşmez. Karın öyle bir uzuvdur ki; onun açlığı diğer âzâyı doyurur. Tokluğu ise öteki uzuvları aç bırakır. Özet olarak, insanın söz ve davranışları, yeme – içmesine göredir. Kişi yemekte harama düşerse, söz ve davranışlarından da haram doğabilir. Helâlinden bile fazlaca yerse söz ve davranışlarından abes ve mânâsız şeyler çıkabilir. Öyle ki, yemek ve içmek, insan söz ve davranışlarının adetâ tohumudur. Bunlar, ancak onlarla meydana gelir.

Üçüncüsü: Gerçekten, fazla yemekte ilim ve anlayış eksikliği vardır. Zira, «bıtnat, fıtnatı yok eder» denilmiştir. Yâni mide dolgunluğu, anlayış keskinliğini köreltir.

Eğer dünya ve Âhiret’le ilgli bir ihtiyacı te’mîn etmek istiyorsan, onu elde edinceye kadar bir şey yemeyesin. Zira yemenin uyuşukluğu anla­yış ve zekâyı örter.

Dördüncüsü: Çok yemek ibâdeti azaltır. Zira insanın yemesi aşırı olunca, bedeni hantallaşır, uyku bastırır, tâkattan düşer ve duyular faâli-yetsiz kalıp ibâdete yönelemez. İnsan leş gibi yığılıp, uykuya dalar.Halbuki, ibâdet öyle bir san’attır ki, o ancak yalnızlık tezgâhında işle­nir. Onu işleyebilecek âletler de, nefsin isteklerine karşı yapılan direniş­lerdir.

Beşincisi: Çok yemek ibadetin tadını, zevkini yok eder. Nitekim Hz.Ebû Bekr Sıddîk (R.A.) şöyle buyurmuşlardır: «İslâmla şereflendiğimden bu yana hiçbir vakit tam manâsıyla doymadım ki, Rabbime ibâdet zevkinden yoksun kalmayayım. Yine hiçbir zaman suya kanmadım ki, Rabbime   kavuşma şevkimden bir an olsun kesilmeyeyim.»Erenlerden biri de şöyle der: «Canım, ibâdetin en tatlı ve en zevklisini, karnım açlık ve susuzluktan sırtıma yapıştığı zaman bulur.»

BEYİT

Bu kadınlara mahsûs ambarı boş tutarsan,

En değerli cevherlerle doldurursun onu.

Altıncısı: Çok yemekte harama düşmek korkusu vardır. Zira helâl

olan, az az gelir insana. Harâmsa, her yönden çokça gelir. Nitekim ha

dîs-i şerifte: «Helâl sana, damla damla; haram da sel gibi dalga dalga gelir,» buyurulmuştur.

Yedincisi: Çok yemekte, ilkin onları kazanmak, sonra yenilebilir duruma getirmek, sonra pişirmek ve hazmetmek, sonra onları boşaltmak ve daha sonra da vücûdu onlardan meydana gelebilecek hastalıklardan korumak gibi hem kalbi meşgul edecek hem de bedene korkunç zorluklar sayılacak külfetler vardır. Nitekim hadîs-i şerîfte, «Her derdin aslının mi­de dolgunluğu ve ilâcının da açlık» olduğu açıklanmıştır. Bunlardan baş­ka çok yemekte, insanlarda açgözlülükle dünyalık istemek ve onları ye­mekle meşgul olmak gibi vakit israfı da vardır.

Sekizincisi: Gerçekten çok yemekte ölüm sarhoşluğunun şiddeti vardır. Nitekim, hadîs-i şerîfte: «Şübhesiz ki, ölüm sarhoşluğunun (can çekişmenin) şiddeti dünya zevkleri oranındadır. Yemek ve içmek de o zevklerdendir. Kim çok yer ve içerse, o şiddeti arttırır.» buyurulmuştur.

Dokuzuncusu: Çok yemekte Âhiret noksanlığı vardır. Nitekim Hakk Teâlâ: «Siz dünya hayatınızda hoş ve güzel şeylerinizi harcadınız,» bu­yurmuştur. Yâni, dünya tatlılığının Âhiret acılığı olduğunu duyurmuştur. Tattığın dünya zevki kadar, Âhiret zevkin azalır. Çok yemek de dünya zevklerinden sayılır.

Hz. Hâlid b. Velîd (R.A.) tarafından, kendisi için hazırlanan nefis bir ziyafete davet olunan Mü’minlerin Emîri Hz. Ömer (R.A.): «Bu yemekler bizim için; ya, arpa ekmeği ile bile doymadan Âhiret’e göçen fakîrler için ne vardır?» diye sorunca, Hz. Hâlid (R.A.): «Onlar için Cennet vardır.» cevâbını verir. Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) şöyle buyurur: «Onlar, Cennet’le kurtuldular dünyadan. Bu yemek bizim hazzımız olduğundan, onlar bizden uzaklaşıp büyük kurtuluşa nail oldular.»

BEYİT

Sonsuz Cennet nimetleri, o doğru kişiye helâldir ki,

Elini ve ağzını dünya ni’metlerine asla sürmedi.

Onuncusu: Gerçekten çok yemekte ayıplanacak ve yerilecek şeyler vardır ki; çok yemek, insana şehvet düşkünlüğü verir ve oburluk hastalığı oluşturur. Dünya helâlinin hesabı ve haramının azabı vardır. Onun zevk­leri yalancı, süsleri ise sahtedir.

İşte çok yemenin on âfeti bunlardır. Doğru yolu arayana bunlardan biri bile yeter.

Şu hâlde irfan yolunun isteklisi, çok yemek ve sürekli tok olmaktan kaçınmakla, bu âfetlerden korunmuş olur. Az yemeye alışmakla da gönlü erdemle dolarak rahata varır. Zira, az yemekte; vücûd sağlığı, yaşama sevinci, hafıza kuvveti, zihin duruluğu, gönül aydınlığı, nûr akımı, zekâ sür’ati, masraf azlığıyla kanâat imkânı, Kıyamet gününün açlığını tefek­kür, teveccühe mazhâr olmak, huzur kazanmak, ibâdete devam etmek, abdesti korumak, yemeğin fazlasını ikram etmek, fakîr ve yetimlerin gö­nüllerini hoş tutmak gibi pek çok üstünlükler ve erdemler vardır

Author: Erzurumname

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir