SABIR ve TAHAMMÜLÜN SIRRI

14 aralıkMARIFETNAME / SABIR

«Ey îmân edenler, sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Mu­hakkak Allah sabredenlerle beraberdir.» (Bakara Sûresi; 2/153)

«Ve sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiltme ile, andolsun imtihan edeceğiz. Ey Habîbim, sabredenlere müjdele. Onlar, o kimselerdir ki, kendilerine bir belâ geldiği zaman, «Biz Allah’ın kuluyuz ve yine O’na döneceğiz» derler. Onlara Rabb’lerinden mağfiret ve rahmet vardır. Ve işte onlar hidâyete ermiş olanlardır.» (Bakara Sûresi; 2/155-157)

«Onlar ki, Rabb’lerinin rızâsını kazanmak için sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıkça harcarlar. Kötülüğü de iyilikle savarlar. İşte, âhiret saadeti onlar içindir. (Ra’d Sûre­si; 13/22)

Sabır, nefsi telaştan menetmektir. Sabır, nefsin nazlarından mücâde­le ile sıyrılıp uzaklaşmaktır. Sabır, nefs perhizine devam edip orada sabit kalmaktır.

Sabır ikidir. Biri, ilk bakıştaki aldatmalara sabır gösterir. Diğeri de, sevgiliden uzak düşmeye sabretmektir. Kalbe gelen musibet kadar da sabır gelir. Musibetlere sabretmek, en üstün armağanlara kavuşmaktır. Güzel sabır, çok kazançlar getirir. Kalblerin sabrı ayıpların örtüşüdür.

Bollukta şükredici, kıtlıkta sabredici of! Felâketlere karşı vakur, şid­detlere karşı da sabırlı ve dirençli ol! Kızmakta ağır davran! Sabır, musîbetî örter. Sabreden, belâlardan ızdırab duymaz. Yine belâya sabreden kazaya razı olmuş olur. Rızâ İle sabır çok kolaylaşır. Sabredene belâ tatlı gelir; sabırla, ekşi olan helva gibi tatlı olur. Sabrın sonu zaferdir. îmânın esası sabırdır, İslâm’ın aslı da rızâdır. Eğer Allah’ın, üzerine belâlar yağ­dırdığını görürsen kesinlikle bil ki, seni îkâz etmiştir. Ni’met bulduğun za­man şükret, belâya çattığın zaman da sabırlı ol! Musibet anında telaş ve panik, musibetten daha şiddetli ve daha kaybettiricidir. Telâş, sabırdan daha fazla zorluk çıkarır. Sabır, elem ve belâlardan yakınmayı bırakmak­tır. Sabır, belâyı rızâ ile karşılaşmaktır. Sabredene ni’met ile külfet aynı şeydir. Sabredenin başı esenliktedir. Sabır, güzel bir alâmettir. Belâ ise, Hakk’ın vergisidir. Öyleyse, belâdan telâşlanmak, feryâd edip yakınmak doğru değildir. Belâ güzeldir, zira, Allah’ın ezelî bahsidir. Sabır, öyle kut­sal bir şerbettir ki, sağlık ve esenlik sebebidir.

Kulun kalbini Mevlâ’nın huzurundan ziyade başka şeylerle meşgul eden dört şeyden üçüncüsü; felâketler, musibetler ve bunlardan telâşla­nıp paniğe kapılmaktır. Bunların üstesinden ancak sabırla gelineceğini yukarıda işaretlemiştik. Sabrı gerektiren bütün yerlerde şu iki şey için sabretmek lâzımdır: İlki, sabır, ibâdet ve huzura kavuşmak sayılmıştır. Zi­ra, İbâdet ve huzurun başlangıcı ve zemini sabır ve tahammüldür. Şöyle ki, sabırlı olmayan kimse ibâdet ve huzurdan hiç bir şey alamaz. Zira, bu dünya zorluk yeridir. Madem ki, insan böylesi dünyada yaşamaktadır, onun çeşitli felâket ve musibetlere düşmemesi mümkün değildir. İnsana gelen belâlardan, kişinin zevcesi, çocukları, yakınları, kardeşleri ve dost­larında bulunan; fakîrlik, ihtiyaç, yokluk, ayrılık, hastalık, ölüm gibi belâlarla birlikte, kendinde bulunan çeşitli hastalıklar, ağrılar, tasalar, gamlar, elemler, vesveseler, korkular ve vehimler gibi musibetlerdir. Yine, çevre­sinde bulunan; halkın onunla olan düşmanlığı, çekişmesi, onu çekememeleri, ona sövmeleri onu öldürmeleri, onu ayıplamaları, aşağılamaları, onu ihmal etmeleri, ona gıybet etmeleri, ona iftira atmaları ve onu utan­dırmaları gibi musibetlerdir. Malında bulunan İse; ıslâhı, tedbîri, korun­ması, telef olması, elden çıkması, yok olması, çalışması gibi musibetler­dir.

Bahsettiğimiz bu belâların her birinin öyle zehirli bir sokması ve ateşi vardır ki, onların acıları ve yakıcılığı, şiddet ve zahmetleri de ayrı şey­lerdir. İşte, bu belâların hepsine sabır ve tahammül etmek gerektir. Ki, te­lâş ve panik kulun kalbini ibâdet ve huzur için gerekli rahatlıktan menet­mesin. Nitekim şöyle denildi; Dört türlü ölümle ölmeyen ibâdetin zevkini ve huzurun tadını alamaz. İlki, beyaz ölümdür ki, açlıktır. İkincisi, siyah ölümdür ki, nefsin uçarılıklarına karşı çıkmaktır. Üçüncüsü, kırmızı ölüm­dür ki, nefsin hevesine uymamaktır. Dördüncüsü de, yeşil ölümdür ki, ka­zanın gelişidir. Kim bu dört ölüme sabredip tahammül ederse, o kimse, ibâdetle huzura nail olur.

Sabrı gerektiren ikinci hususa gelince; o da sabırda olan iki cihan ha­zinesidir. O hazînenin bir kısmı; kurtuluş, rızka ve isteklere kavuşmak ve düşmanlara galip gelmek, akranları arasında önde gelmek, gönüllerde taht kurmak, kendine zînet ve aydınlıktır; Allah’tan rahmet, muhabbet ve övgüye mazhar olmaktır, Allah katında yüksek derecelere ulaşmak, üs­tünlüklere nail olmak ve hesapsız mükâfatlar kazanmaktır.

Allah, kuluna bir saat sabır için bunca lûtuflar bağışlar. Demek ki, dünya ve âhiret iyiliği sabırdadır.

Nitekim Hz. Ömer (R.A.) şöyle buyurdu:  «Mü’minin bütün iyiliği bir saat sabırdadır.»

Sabrın üstünlüklerinden sana bu kadarı bile yeter ki, Allah kendi Ki-tab’ında sabrı pek çok yönüyle övmüştür. İşte bunu bir ganimet sayıp, bununla sıfatlanmaya gayret et ki, zorlukta kolaylığı bulup ebedî kurtuluş­la sevinmiş olasın.

Sabrın en güzeli de, felâketin vakit ve miktarını düşünmektir ki, o ne zamanından önce, ne de zamanından sonra meydana gelir. Ne eksik, ne de fazla olur. Telâş ve panikte bir fayda yoktur. Üstelik zarar ve keder çoktur. Zira, işler her zaman vakitlerine bağlıdır. Bütün herşeyi yapıp eden yalnızca Allah’tır.

Author: Erzurumname

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir