ALİMLERİN AGIR SORUMLULUGU

alim

Sizlerin oldukça ağır vazifeleriniz vardır. Eğer bu medreselerde kendi sorumluluklarınızı yerine ge­tirmezseniz, kendi nefsinizi temizleme işine girişmez­seniz, buradaki çalışmalarınızı sadece fıkıh, usul ve birkaç ilmî ıstılah öğrenmeye hasrederseniz —Allah göstermesin— ileride İslam ve Müslümanlar için teh­likeli birer kimse olursunuz. Allah korusun, insan­ların sapmasına sebep olan kimselerden de olabilir­siniz. Sizin uygunsuz hareketlerinizden ve gidişatı­nızdan dolayı eğer bir kişi sapacak olursa, İslam’dan dönecek olursa, büyük bir günah işlemiş olursunuz. Bu durumda tövbenizin kabul olunup olmayacağı bile şüphelidir. Rivayete göre, sizin vesilenizle biri­nin hidayete erişmesi, onun üzerine sabah güneşi­nin doğmasından daha hayırlıdır. Sizlerin oldukça ağır sorumluluklarınız vardır. Sizlerin görevi ile sı­radan insanların görevi aynı değildir. Sıradan insan­ların yapması caiz olurken, sizin için caiz olmayan, hatta haram olması bile mümkün olan birçok şey vardır. Öyle ki, insanlar sizden bir çok mubah şeyleri dahi yapmamanızı bekliyorlar. Allah etmesin sizden sadır olacak herhangi gayri meşru ve kötü bir hareket, insanların, İslam’a ve din âlimlerine kar­şı kötü gözle bakmalarına sebep olacaktır.

 

Problem buradadır. Eğer insanlar, beklemedik­leri bir ameli işlediğinizi görürlerse dinden soğurlar, din âlimlerinden yüz çevirirler. Mesele, onların sırf bir şahıstan yüz çevirmeleri meselesi değildir. Keş­ke sırf bir şahıstan yüz çevirseler de sadece ona kö­tü gözle baksalar! (ama mesele şahıs meselesi değil­dir.)

 

Ancak herhangi bir din adamının uygunsuz, ne­zaket kurallarına aykırı bir hareketini gördüklerin­de bir tahlile ve ayırıma gitmezler: Esnaf arasında dürüst olmayan, haksızlık yapan kimseler olduğu gibi, yine dairelerde çalışanlar arasında fesatçı ve işinin ehli olmayan kimseler görülebildiği gibi, din adamları arasında da uygunsuz davranan, ehil olma­yan bir iki kişinin bulunması mümkündür. Bunun içindir ki bir dükkancı gayri meşru bir iş yaptığın­da ona «Falanca esnaf uygunsuz bir iş yapmış» der geçerler. Ya da bir attar (koku satan) kötü bir iş yap­sa «Falan attar kötü bir iş yapmış» der geçerler. Ama bir âlim, bir din adamı uygunsuz bir hareket­te bulunacak olursa, «falan din adamı yanlış bir ha­reket yapmış» demezler de «İşte tüm din adamları böyledir. Kıyamet hacıdan hocadan kopacakmış» der­ler. İlim ehlinin oldukça ağır görevleri vardır. Ulema’nın sorumluluğu diğerlerinden daha fazladır.

 

Bir rivayete göre âlimin canı boğazına ulaştığı vakit, onun için artık tövbe etmesi yersizdir. Bu du­rumda artık onun tövbesi kabul edilmeyecektir. Çünkü Allah’u Teâlâ ancak cahil olan kimselerin son dakikadaki tövbelerini kabul edecektir

 

Diğer bir rivayette ise âlimin bir günahı (tövbesi sonucu) af edilene kadar cahilin yetmiş günahı­nın affedileceği bildirilmektedir . Çünkü âlimin günahı, İslam için ve İslam toplumu için oldukça za­rarlıdır. Avam ve cahil olanlar günah işlediklerinde ancak kendilerine zarar vermektedirler. Kendi baht­larını karartmaktadırlar .

 

Yine rivayet edildiğine göre Cehennem ehli, il­mi ile amel etmeyen âlimin çirkin kokusundan ra­hatsızlık duyacaklardır . Bundan dolayıdır ki, bu dünyada topluma zararlı ya da faydalı olma bakı­mından âlim ve cahil arasında büyük farklar vardır. Eğer âlim bozulmuş birisi ise toplumun da bozul­masına sebep olacak, toplumun kokuşmasına yol açacaktır. Eğer Âlim edepli ve ahlaklı olursa, İslamî adaba ve ahlaka riayet ediyorsa, toplumu da ahlaklı bir toplum yapıp hidayete erişmesine sebep olabi­lecektir.

 

Eskiden yaz aylarında (ziyaret için) bazı şehir­lere gidiyordum. Oralarda halkın şer’i adaba sıkı sı­kıya bağlı olduklarına şahid oluyordum. Bunun se­bebi, aralarında salih ve takvalı olan bir âlimin bu­lunmasıdır. Eğer bir şehirde ya da eyalette, mutta­ki dürüst bir Âlim bulunsa ve fakat zahiren bir teb­liğ yapmasa, o beldelerin halkı, sadece o âlimin var­lığı sebebiyle bile ahlaklı ve hidayete erişen kimse­ler olurlar .

 

Biz öyle kimseler gördük ki, onların sadece var­lığı bile ibret ve nasihat yerine geçiyor. Onlara ba­kıp onları görmek bile öğüt almaya sebep oluveri­yor. Şimdi genel olarak bildiğime göre, Uyaran, muttaki bir âlimin yaşadığı bir semtte, salih ve iman­lı kimseler bulunuyor. Diğer yandan bozulmuş, fesatçı, kafasında sangı ile cemaate imam olmuşa dük-kancılık yaparak kendi işi gücü peşinde olan bir kimsenin yaşadığı semtte ise, onun insanları dolan­dırdığını, onları saptırdığını ve karışıklık çıkarttığı­nı görürsünüz. İşte cehennem ehlini rahatsız eden, buradaki bozukluğun kokusudur. Bu dünyada insan­lara kokusu ile yük olan, ilmi ile amel etmeyen sa­pık ve kötü bir âlimin bu kokusu, öbür dünyada da cehennemlikleri rahatsız edecektir. Bu koku ona öbür dünyada ilave edilen bir şey olmayıp, bu dün­yada kendi kendisine hazırladığı bir kokudur. Bize amelimizin karşılığı dışında bir şey vermiyorlar. Bu dünyada fesat çıkaran ve kötülük peşinde olan bir âlimin toplumu kokuşturmasının verdiği koku hisse­dilmez. Ancak ahiret âleminde onun verdiği pis koku duyumsanacaktır. Fakat sıradan biri İslam toplumu­nu böyle karışıklığa ve fesada uğratamaz.  Dünyayı fesada boğan, fasit âlimdir. «İza fesedel alimu, fesede’l alemu», âlim bo­zulduğu zaman alemde bozulur.

Cihad-ı ekber  kitabından alıntıdır

Author: Erzurumname

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir